İçişleri Bakanı Soylu: Tam kapanmanın etkilerini bugünden itibaren göreceğiz

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Tam kapanmanın etkilerini bugünden itibaren göreceğiz. Rakamların 22 bin civarına düşmesi, doğru gittiğimizin bir göstergesidir." dedi.

0
18
İstanbul

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 24 TV’de, “24 Özel” programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle birçok insanın hayatını kaybettiğini ve bu nedenle birçok tedbir alındığını aktaran Soylu, pandemi başladığında dört temel paradigma belirlediklerini dile getirdi.

Soylu, bu paradigmaların ilkinin kamu düzeninin sürdürülebilirliği olduğunu vurgulayarak, bu konuda pandeminin ilk gününden bugüne kadar bir sorun yaşanmadığını söyledi.

İkinci paradigmanın sağlık sisteminin sürdürülebilirliği olduğunu anlatan Soylu, “Bu konuda da herhangi bir sorun yaşadık mı? Hayır. Şehir hastaneleri yapılırken muhalefetin tavrını hatırlayın ama bu pandemiyle öyle bir süreç ile karşı karşıya kaldık ki bu hastaneler sayesinde Türkiye, Avrupa’nın sağlık sistemi bakımından en güçlü ülkelerinden biri oldu. Üçüncü paradigmamız ise üretim ve büyük yatırımlarımızın sürdürülebilir olmasıydı. Türkiye, tarım, gıda arzı gibi konularda bir sorun yaşamadı. Üretim, tarım ve tedarik zincirinde Türkiye en ufak bir problem yaşamadı.” diye konuştu.

Dördüncü paradigmanın ise sosyal izolasyon denilen temizlik, maske ve mesafe olduğunu kaydeden Soylu, sınırlarda gereken önemleri de ivedilikle aldıklarını belirtti.

“Halkımız da bu süreçte yalnız bırakılmadı”

Soylu, alınan tedbirler sayesinde vaka sayılarında tam kapanma öncesine göre önemli ölçüde düşüş sağlandığını ifade ederek, şöyle konuştu:

“Aldığımız 4 ana pradigmamız devam ediyor. Derdimiz şu, önümüzde Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı var. İnsanların virüsü birbirine geçirebilecekleri çok riskli bir dönem yaz dönemi. Tarım için çok önemli bir dönemdeyiz. Tarımı devam ettirmemiz lazım. İhracat rakamlarımız yükseliyor, bunu devam ettirmeliyiz. Ayrıca turizm dönemine giriyoruz. Esnaftan tutun tüm hizmet sektörü çok büyük fedakarlık ortaya koyuyor. Halkımız büyük bir fedakarlık ortaya koyuyor bu anlamda müteşekkiriz. Bilim Kurulumuz, Sağlık Bakanlığımız ve Cumhurbaşkanımızın önderliğinde bir istişare yapılıyor ve alınan kararlar doğrultusunda hareket ediliyor. Bu kapanmalar insanlarımız için, hepimiz canlarımızı kaybettik, bu işten en çok etkilenenlerden biri de benim, en değerli insanlarımızı kaybettik. Yeter ki bu musibetten hemen kurtulalım. Halkımız da bu süreçte yalnız bırakılmadı. Vefa Sosyal Destek grubu, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız gereken yardımları yaptı.”

Pandemi Eylem Planı çerçevesinde alanın kararları İçişleri Bakanlığının duyurduğunu söyleyen Soylu, “Tam kapanmanın etkilerini bugünden itibaren göreceğiz. Rakamların 22 bin civarına düşmesi, doğru gittiğimizin bir göstergesidir.” dedi.

“Türkiye aşı anlamda elinden gelen bütün gayreti ortaya koyuyor”

Soylu,”Tam Kapanma 19 Mayıs’a kadar sürecek mi?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

“Bizim 19 Mayıs ile ilgili bir değerlendirmemiz yok, tabi bugün itibarıyla. Biz hükümet olarak şunu görmek istiyoruz; uykusuzluktan gözlerim acıyor arkadaşlarımız işlerini çok iyi yapabilsin diye. Yüzlerce binlerce taleple karşı karşıyayız. Biz mümkün olduğunca bu işi bitirelim, bir daha bu işlerle karşılaşmayalım düşüncesi içindeyiz. 17 Mayıs’ta elde edeceğimiz rakamlar, o gün kabinenin ve Bilim Kurulu’nun alacağı kararlarla yolumuzu belirleyeceğiz. Tekrar kayıplarımız olmasın diye hep beraber büyük bir fedakarlığı ortaya koyacağız. Sağlık Bakanımız da bir açıklama yaptı Sinovac ile 100 milyon anlaşma yapıldığını söyledi, bir taraftan Biontech var, bir taraftan Rusya’nın aşısı var. Türkiye aşı anlamda elinden gelen bütün gayreti ortaya koyuyor.”

Bakan Soylu, marketlere ilişkin alınan kararlarla ilgili soru üzerine de şunları söyledi:

“Esnaf diyor ki ‘ben kapandım, fedakarlık yapıyorum. Elektronik eşya, hırdavat, giysi, bahçe malzemesi satılamasın.’ Onu da anlamak lazım, toplumdaki bu fedakarlığı dağıtmak gerekiyor. Biz milletimizden gelen talepleri dinleyerek, adım atıyoruz. Bir taraftan vatandaşın istediğiyle onu buluşturmamız temel sorumluluğumuz diğer taraftan ‘sen kapanırsan iyi olacak’ dediğimiz insanlarımıza da ‘bak senin temel haklarını gözetiyoruz’ demek zorundayız. İkisini dengelemek zorundayız, bunun için marketçileri çağırdık, durumu anlattık, onlarda dediler ki ‘Haklısınız.’ Ancak bakkallar açık, ‘Perşembe akşamına kadar bu ihtiyaçlarınızı alabilirsiniz’ diyerek süre verdik. Birbirimizle dayanışarak, empati kurarak bunu gerçekleştirmemiz lazım. Milletimizin burada vicdanına sığınıyoruz hepimiz çok zor bir süreçten geçiyoruz.”

Alkol yasağına ilişkin soru üzerine Soylu, tam kapanma sürecinde verdikleri taahhütleri yerine getirmek için canla başla bir mücadele ortaya konulduğunu söyledi.

Soylu, şöyle devam etti:

“Alkol meselesi kendiliğinden çıkmış bir iş değil. Biz yaklaşık iki ay gibi bir süre Avrupa’yı hep takip ettik. Onlar bizden biraz daha önce oldular. Biz biraz da onları takip ederek, nasıl kapanıyorlar, nasıl adım atıyorlar, hangi tedbirleri alıyorlar… Bütün bunlar bizim için örnek oldu, öğretici oldu. Bunu açıklıkla söylemek gerekir. Kendi tecrübelerimizle bunları pekiştirdik. İstişarelerimizi yaptık ve bir kendimize yol haritası belirledik.”

Bakan Soylu, bu konuya ilişkin yapılan bir araştırmaya da işaret ederek, şunları söyledi:

“Aralık itibarıyla marketlerde cumartesi pazar yani kısıtlama günlerinde alkol yasağı başladı. O dönemde de yaptılar bu araştırmayı. Vatandaşımızın yüzde 75’i hem kapanma hem de yılbaşı gecesi ile ilgili, ‘evet buna ihtiyaç var bunu normal görüyorum’ dedi. Şimdi yüzde 78’i ‘normal görüyorum’ dedi.’ Bu fedakarlığı hep birlikte ortaya koyuyoruz.”

“Vatandaş Fatih Sultan Mehmet’e saygısızlık olduğunu düşünüyor”

İBB Başkanı İmamoğlu’na yönelik soruşturma iddiasıyla ilgili soruyu yanıtlayan Soylu, şunları söyledi:

“Sayın İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı, ‘Bizim memlekette gezerken insanlar eli arkasında gezerler’ diyor. Ben de Karadeniz’in çocuğuyum, İstanbul’da doğduk ama her yaz memlekete giderdik. Bizim memleket rampadır. Çarşıya gidersiniz, köye çıkarsınız rampadan çıkarken elinizi böyle koyarsınız neden koyarsınız, belinizi sağlam tutmak için koyarsınız. Ama büyüklerin yanında çocuklar ellerini arkaya koymazlar. Biz çocukken öyle yapınca büyüklerimiz ‘İndir o ellerini’ derlerdi. Camilerde, özellikle mezarlık yerlerde eller arkaya konulmaz. Saygı, edep ve terbiyedir. Anadolu’nun her yöresinin kendine ait birtakım adetleri vardır. Ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bu törende ne için var? İstanbul’un fatihi Fatih Sultan Mehmet Han için, fethin ertesi günü kabrini ziyaret etmek için, ona dua etmek için, İBB Başkanı sıfatıyla var. Oradaki hazirun da onun için orada. Vatandaş da bunun Fatih Sultan Mehmet’e saygısızlık olduğunu düşünüyor. Bu görüntüleri gördükten sonra ben de saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Bu bir vatandaşımızın şikayeti. Böyle bir görüntü olamaz. Başka bir şikayet daha var, o da şu, diyor ki ‘Siz terör örgütünün desteklediği siyasi partinin belediye başkanına gidiyorsunuz suçluyu, suçu övüyorsunuz ve diyorsunuz ki sizin görevden alınacak olmanızı kabul etmiyorum, diyorsunuz’ diyerek vatandaş onu da şikayet ediyor.”

Bu şikayetlerin iki şekilde geldiğini aktaran Soylu, dilek şeklinde olabileceğini ya da savcılığa suç duyurusu şeklinde şikayetlerin ulaştığını kaydetti.

“Bir soruşturma söz konusu değildir”

Bakan Soylu, “Bir, burada kişiye özel durum söz konusu değildir. İki, burada bir soruşturma söz konusu değildir. Kimse ayrıcalıklı değildir. Devlet memurları diye bir kanun var. Devlet memurları kanunu, devlet memurunu korumak, onun her şikayette karşı karşıya kaldığı bir meselede suistimale uğramaması için de kendine bir alt yapı oluşturmuştur. Bu kanun uzun yıllarca kendine ait alışkanlıklar da oluşturmuş.” diye konuştu.

Savcılığa gelen suç duyurusuyla ilgili savcının bunu ihtisas yerine gönderdiğini söyleyen Soylu, eğer durum kamu görevlileriyle ilgiliyse suç duyurusunun İçişleri Bakanlığı’na ulaştığını belirterek, şunları ifade etti:

“Savcı burada şunu düşünür, ‘Evet bana bir ihbar geldi, ben bunu ihtisas yerine göndereyim’ der. İhtisas yeri neresidir? Kamu görevlileriyle ilgiliyse bize bildiriyor. Gümrükle ilgiliyse onu da bakanlığına gönderir, ‘Şuna bir bak, sen bunun yetkilisisin, soruşturma izni verip vermemene göre ben de yoluma devam edeceğim’ der. Bu bir rutindir. Bu rutin de kamu görevlilerini ve devlet memurlarını korur. Aksi olursa her ihbar ve her şikayette savcı ihtiyaç gördüğü andan itibaren çağırır, diyelim ki devlet memurları kanunu yok, vatandaş birisini savcıya şikayet ettiği anda her birinde şüpheli durumuna gider. Devlet memurları kanunu tam da bu işi korumak için vardır. Bize geldiğinde ne yapabiliriz, araştırma yapabiliriz. Ama şikayete bağlı bir konuda araştırma yapabilme kabiliyetin yoktur çünkü bunun bir de karşısı vardır, yani vatandaş. Araştırmada dersin ki, ‘Ben böyle lüzum görmedim’ dersin, o zaman gider Danıştay’a der ki ‘İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu belediye başkanını koruyor’ ya da ‘İşini savsaklıyor’ diyebilir. Bunlarla ilgili eksik işlem yaptığınız an Danıştay’dan döner. Bu işlemler oturmuştur. Sonra soruşturma izni verecek misiniz, vermeyecek misiniz? Bunun için ifade de değil, beyandır. Der ki, ‘Kastım şudur’, bu konuyla ilgili soruşturma izni veririz ya da vermeyiz.”

Geçen sene İBB’nin izin almadan yardım toplama girişimini hatırlatan Soylu, İBB’nin yerel mahkemeye, idari mahkemeye ve Danıştay’a başvurduğunu ancak kaybettiğini söyledi.

Bakan Soylu, “Biz eğer birtakım siyasal çıkarımlarımıza göre devleti idare edeceksek, yarın bu devletin yerinde yeller eser. Biz doğru olanı yapacağız, hakikatin mağlubiyetine zemin açmayacağız. Biz doğrusunu yapalım, vatandaşımız feraset sahibidir bunları anlayabilme kabiliyetine sahiptir. Biz sessiz kalsaydık 100 binin üzerinde dernek vardı, ‘Biz de topluyoruz’ diyecekti. Madem öyle istiyorsunuz kanunu öyle değiştirin. Kuralları uygulamak zorundayız. Kurallar birinin istifade edeceği, birinin istifade etmeyeceği şeklinde olmaz.” diye konuştu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, şöyle devam etti:

“Burada kişiye özel bir durum söz konusu değildir. Buradan ucuz kahramanlık çıkarmanın bir anlamı söz konusu değildir. Türkiye’de birçok belediyeye bunu yaptık, birçok belediyeye de bu yapılıyor. Kanun böyle. Neticede ne yapacağız? Böyle bir şey geldiği zaman, böyle bir sonuç geldiği zaman zannediyorum buna ait beyanı da vermişler. Ben buna izin vermem. Soruşturma izni vermem. Ama öbürüne vermek isterim, kayyumlara gitti ‘siz şöylesiniz’ falan dedi. Arkadaşlarım diyor ki, ‘burada herhangi bir durum söz konusu değil, burada vermememiz gerekir’ diyorlar, belki ona da vermeyeceğiz. Devletin kuralları işleyecek, bu kadar net. Eğer savcıya geleni savcı bize göndermezse, biz bu incelemeyi yapmazsak orada devletin kuralları işlemez, vatandaş da der ki ‘devlet beni kale almıyor.’ İşin bir de siyasi boyutunu söyleyeyim, bunun siyasal bir karşılığı olmaz. Bazı arkadaşların ‘Burada mağduriyet üretiyor’ demesine katılmıyorum. Hiç böyle bir mağduriyet söz konusu değil. Siz kanunun, kuralın gerekliliğini yerine getirin, devletinizi dimdik ayakta tutun, doğrusunu halk karar verir.”

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) alkol tüketimiyle ilgili yaptığı açıklamaya da değinen Bakan Soylu, “DSÖ bu işin başında kuralı koymuş, diyor ki, ‘Alkolden kaçınarak bağışıklığınızı koruyun, ayık kalın, hızlı karar almanız gereken durumlarda kimseyi riske etmeyin’, alkolün limitiyle ilgili uyarıyor ve ‘Fazla almayın’ diyor, ‘Evde bile olsa sosyal mesafenin korunmama riski yüksektir’ diyor. ‘Özellikle kısıtlama günlerinde gidip alkol alabilme imkanına sahipsen gidip daha çok tüketirsin, riski daha fazla artırırsın’ diyor, ‘Alkol kullanımıyla aile içi şiddetin arttığı görülmektedir’ diyor.” değerlendirmesinde bulundu.

“Biz Akşener’i iyi tanırız”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in kendisine yönelik sözlerinin hatırlatılması üzerine Bakan Soylu, “Sayın Akşener benim için ‘aptal’ dedi. ‘Bunu yapan aptal, aptallık. Ben İçişleri Bakanı olsaydım.’ dedi. 6 ay yaptı İçişleri Bakanlığı, stajyer İçişleri Bakanlığı. Kimse kusura bakmasın. Ben siyaset meydanına çıkarsam bu tip sözler ağzımdan ağır çıkar.” diye konuştu.

Soylu, Akşener ile aynı partide siyaset yaptıklarını dile getirerek, “Biz Akşener’i iyi tanırız. O da bizim kendisini iyi tanıdığımızı bilir. Sayın Devlet Bahçeli’ye hakaret etti, geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımıza yaptığı hakaret bir insana yakışmaz, bir hanımefendiye hiç yakışmaz. Çok üzüldüm, doğru da değil. Bu kadar kibir, gurur, kendini bilmezlik… Bana aptal demiş, Cenab-ı Allah’a havale ederim, nefsileştirmem ama Sayın Cumhurbaşkanımıza geçen hafta söylediği söz siyasi hayatta kaldırılabilir bir söz değildir. Sayın Devlet Bahçeli’ye söylediği söz…” ifadelerini kullandı.

“Kanun, kural ne diyorsa biz onu uygulamaya çalışıyoruz”

Bakan Soylu, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün toplumsal olaylarda kolluk güçlerine ses ve görüntü alınmasını engelleme yetkisi veren genelgesine ilişkin soru üzerine bahsi geçen genelgede yeni bir şey olmadığını dile getirerek, Anayasa’nın 20’nci maddesinin herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerinin korunmasını isteme hakkına sahip olduğunu, kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceğini, genelgede de bunu hatırlattıklarını söyledi.

Soylu, şöyle devam etti:

“6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, 5238 sayılı Türk Ceza Kanunda kişilerin özel hayatının gizliliğiyle bu gizliliğin görüntü veya sesle kayda alınması suretiyle ihlal edilmesine yönelik yaptırımlar var diyoruz. Ayrıca 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu 13. maddesi var. Birisi seni işini yaparken engellerse, birisi seni ifşa etmeye çalışırsa, onla ilgili eylemin durumun niteliğine göre ya durdurursun, eğer ısrar ederse uzaklaştırırsın, tekrar ısrar ederse yakalar gerekli kanuni işlemi yaparsın diyor. Biz diyoruz ki sevgili polislerimiz kanun ve anayasa sana bu hakları vermiş. Sevgili kolluk kuvvetlerimiz eğer birisi senin yanına gelir de çekmeye çalışırsa, hem Kişisel Veriler Koruma Kanunu hem Anayasa hem Türk Ceza Kanunu hem de Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu sana kendini koruma hakkı veriyor.”

Polisle ilgili binlerce soruşturma yaptıklarını, bunların hiçbirini kamera ile yapmadıklarını, devletin bu noktada uzun yıllardan beri bir sisteminin olduğunu anlatan Soylu, “Kanun, kural ne diyorsa biz onu uygulamaya çalışıyoruz. Bunun basın özgürlüğüyle herhangi bir ilgisi yoktur. Bu bir polisin veya bir kamu görevlisinin kendini ifşa etmeye çalışan, kişisel verilerini ihlal etmeye çalışan birisine yönelik ‘Yapma kardeşim’ deme hakkıdır.” dedi.

Bakan Soylu, yılda 2,5 milyon asayiş olayıyla karşı karşıya kaldıklarını, bunun yüzde 97,5’inin aydınlatıldığını aktararak, şöyle konuştu:

“Biz yılda ortalama 400 polis memurumuzu disiplinimize uymadığı için ihraç ediyoruz, 250 jandarma personelimizi ihraç ediyoruz. Neye göre ihraç ediyoruz? Kendi kanunlarımız çerçevesinde ihraç ediyoruz. Mekanizma işliyor. Mekanizma da bunlar sağlanıyor. Bu yapılırken ne oluyor? Teftiş gidiyor. Tanıkları dinliyor, onun beyanını dinliyor. Vatandaş şikayet ediyor, bu vatandaşın şikayeti doğru mudur değil midir ortaya konuluyor. Bu bir mekanizma. Gelecek polisin dibinde kamera açacak, görevini yapmasını engelleyecek. Kişisel verisini kullanmaya odaklanacak ve ihlal edecek, bir daha onun rızasını almadan onu işleyecek, sosyal medyada veya herhangi bir yerde yayınlayacak. Peki bunun içerisinde basın özgürlüğü var mı? Zinhar yok.”

Gaziantep’te bir camide yaşanan olay

Soylu, Alparslan Kuytul ve yandaşları tarafından itikaf ibadeti bahane edilerek gerçekleştirilen provokasyon girişimi üzerine Gaziantep’te bir camide yaşanan olaylara ilişkin değerlendirmede bulundu.

Alparslan Kuytul ve yandaşlarının ramazanın başından itibaren devletin namaza izin vermediği şeklinde propaganda yaptığını ifade eden Soylu, şunları söyledi:

“Böyle bir şey var mı? Bir pandemiyle karşı karşıyayız. Camilere de gidiliyor. İnsanlar Müslümanlığı bu Anadolu coğrafyasında doya doya yaşıyorlar. Kimsenin engellediği de yok. Allah’ımıza hamdüsenalar olsun. Kurban Bayramı geliyor. Ardahan’dan Edirne’ye kadar her yerde tekbirlerle kurbanlar kesiliyor. İnsanlar bayramlaşıyor. Biz büyük bir memleketin, zengin bir memleketin büyük bir medeniyetin evlatlarıyız. ‘Ben bu teravih şeyini saymıyorum, kılacağım.’ Birçok camiye gitti bunun propagandasını yaptı, teravih de kıldı. Müdahale etsen bir dert, etmesen bir dert. Biz bu adamı bugün mü tanıyoruz? Hayır. Ben 4,5 yıldır içişleri bakanıyım. 4,5 yıldır bu adam ilgi alanımızda. Adana’da parklarda oturuyor. Bir şey vermiyor. Dini bir şey… Türkiye karşıtı ve Türkiye düşmanı ne kadar mesele var, onların savunucusu. Türkiye düşmanlığı nasıl yapılır? Bütün bunların savunuculuğunu ortaya koyan bir portreyle karşı karşıyayız.”

Yayında, Kuytul’un, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet birimleri aleyhine yönelik söylemleri ve FETÖ yayın organlarında yaptığı konuşmaların yer aldığı bir video gösterildi.

İçişleri Bakanı Soylu, görüntüler üzerine şu değerlendirmelerde bulundu:

“Orada çok tehlikeli bir cümle var. Ben bunu 10 defa dinledim. Bu cümleyi 10 defa dinledim. Diyor ki; ’15 Temmuz’un nasıl olduğunu, arkasını dinlemek isterim. Bu metotlara bundan sonra birleştirerek devam edelim.’ Şimdi ondan önce söyledikleri, 1 Temmuz 2016’da söylediği… Bir kere ‘2 tane polis öldürüldü.’ diyor. Zihniyetinin ne olduğu, dini istismar ettiği, aynı zamanda provokasyon yaptığı, Makyavelist yani nereden istifade edebilecek bir Türkiye düşmanlığı ve karşıtlığı ortaya koyduğu belli. Ne zaman bir hadise yapsa polise, devlete karşı hem hakaret eden hem de şiddet uygulamaya çalışan bir anlayışı var. Daha da ötesi var. Kadınların eline Kur’an-ı Kerim’i veriyor. Polislerin üzerine salıyor. Dün bir manzara vardı sonra sildiler. Oradan serbest bırakıldığı bir kısmı ellerine kitapları, Kur’an-ı Kerim’leri, caminin içerisine geldikleri ki Kur’an-ı Kerim sürekli olarak şeye karşı kullanıyorlar. Bu bize geçmiş birtakım manzaraları hatırlatıyor.”

Kuytul’un sürekli bir gerginlik oluşturma çabasında içinde olduğunu aktaran Soylu, “Sürekli bunu gerginleştirerek, terörize ederek getirmeye çalışıyorlar. Camileri, imamları sindirmiş, bilmem neleri yapmış. Sindirmeye çalışıyor daha doğrusu. Ürkütüyor, korkutuyor. Aynı zamanda bir vakıf kurmuş. Vakıftan da kendine ait bir gelir oluşturmuş. Orada da birtakım yolsuzlukları ve dolandırıcılıkları söz konusu. Bunları da tespit ettik. Bütün bunların üzerinden elbette ki buna kanuni çerçevesi içerisinde yapmaması gerektiği ifade ediliyor. Şimdi nihayetinde ‘Ben 20, 25, 30 kişi bu itikaf ibadetine gideceğim.’ Amacı istismar. Dini istismar. Amacı provokasyon, huzursuzluk ortaya çıkarmak.” ifadelerini kullandı.

Soylu, Kuytul’un devam eden birçok davası olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

“Biz bununla sabah akşam uğraşıyoruz. Sürekli olarak, farklı kılıklarda farklı adımlar atmaya çalışıyor. Burada ne yaptı? Talimat verdi. ‘Bu camilere gireceksiniz, 20, 25, 30 kişi.’ Diyanet diyor ki ‘1-2 kişi gir itikafı yapacaksan yap. Benim söylediğim camilere gir, ben bunları kontrol edeyim.’ Saymıyor zaten. Caminin içerisinde bizimkiler müdahale ettiği zaman gerginlik öyle… Hükumete, devlet başkanına, bize, diyanete ağza alınmayacak, caminin o haline yakışmayacak bir sürü sözler söyleyince geriliyor. Üzüldüm. Benim ve herkesin bu konularda hassasiyeti yüksektir. Orada olmaması gereken bir personelin gaz sıkması kabul edilebilir değildir. Çok açık söyleyeyim. Ben bunu hayatta kabul edemem. Böyle bir şey olamaz. Biz o gece de yaptık. Oradaki emniyet müdürümüz çok kıymetli bir arkadaşımızdır. Zannediyorum olay ani gelişti. Çok önemli fedakarlıkları, faydalılıkları çok uzun yıllardır… Oluyor işte insanın gözünden bu iş kaçabiliyor. Ama kaçmaması gerekiyor. Hakikaten kabul edebileceğimiz bir iş değil. Orada soruşturma başladı, gerekli şeyler açıldı. Olayın başı bambaşka bir tablo. Camide oturulup masa atılıp, sandalyeyle itikaf mı yapılır? Böyle bir itikaf mı yapılır, hangi birimiz camide masa sandalye attık da oturduk? Orası cami, orası masa. Oturmuş orada, orayı ofis yapmış kendisine. Bu bizim açımızdan kabul edilebilir bir şey değil. Doğru bir şey de değil.”

Bakan Soylu, 40’ın üzerinde camide 500’den fazla kişinin bu girişimde bulunduğunu anlatarak, “Oradan bir huzursuzluk çıkarmak, oradan bir kaos oluşturmak. Oradan Türkiye’yi terörize etmeye çalışan bir anlayış gerçekleştirmek istiyorlar. Buna müsaade etmeyiz.” dedi.

Kırmızı bültenle aranan kripto para borsası Thodex’in kurucusu ve yöneticisi Faruk Fatih Özer’e ilişkin yöneltilen soru üzerine Soylu, şunları kaydetti:

“Peşindeyiz. Biz Arnavutluk’ta olduğuna inanıyoruz. Arnavutluk polisi de Arnavutluk’ta olduğuna inanıyor. Hatta inşallah mevzilendirmeleri mevkilendirmeleri de vardır. Nerde olduğuna ve nasıl olduğuna dair. Arkadaşlarımız oradalar. Diğer ülkelerdeler. Diğer ülkelerde olmadığına dair bilgimiz de var. Diğer taraflara geçmediğine dair. Çevre ülkelerde de varız. Elimizden geleni yapıyoruz. Memleketimize getirmek ve hukuka teslim etmek için de çaba sarf edeceğiz.”

Soylu, konuşmasının sonunda dağa kaçırılan çocukları için evlat nöbetini sürdüren Diyarbakır annelerine değindi. Annelerin silahları olmadığını, şiddet uygulamadığını vurgulayan Soylu, “Bir terör örgütünü eritiyorlar. Allah onlardan razı olsun. Cesaretlerinden. Onların cesaretlerini gösteremeyenler oldu. Onlar o halleriyle annelerin babaların hepsinin ellerinden öpüyorum. Allah bin kere razı olsun. Sadece kendi çocukları adına orada değiller. Bunu çok net söyleyeyim. Bugün bu ay itibarıyla 67 kişi ikna olarak geldi. Onlar orada sağlam duruyorlar diye. Onlar sadece kendilerine değil bize de güç veriyorlar. Onların iradeleri ve kararlılıkları… Bu yıl yaklaşık toplam 11 kişi katıldı terör örgütüne. 5 bin küsur rakamından 11’e. Bunun 6’sı yurt dışından.” ifadelerini kullandı.

Soylu, terörle mücadelede görev alanlara ve şehit ailelerine şükranları sunarak, teröre yönelik mücadeleye dikkati çekti.