Üç gün önce İstanbul’da aşırı yağışların yaşandığı sırada tatilini yarıda kesmediği için eleştirilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bir basın toplantısı düzenledi. İmamoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:
İSTANBUL GENELİNDE AFET BENZERİ DURUM YAŞANMADI
– O gün, İstanbul genelinde afet benzeri bir durum yaşanmadı. Birkaç ilçede yaşanan su baskınları oldu. Sadece Esenyurt’un Pınar Mahallesi’nde, sınırlı bir hatta, hatta bir sokakta, evet sorun yaşandı. Kaldı ki, aynı yerde geçmiş yıllarda defalarca sorun yaşanmıştır. Son olarak da 2020 yılında yaşanan sorun sonrası, bu bölgeye kalıcı çözüm oluşturmak adına da yatırım kararı aldık. Süreci devam ediyor. Tam 800 milyon lirayı aşan bir yatırımdan bahsediyoruz. Yağış gece yarısından sonra şiddet arttırmıştı. Gelişmeleri, ekiplerimizden bilgi alarak, an be an takip ettim. Ve saat gece 03.30 itibarıyla konferans sistemli görüşmeleri yaparak, gelişmeleri ekiplerimizle birlikte yönettik.
“TEK ADAMLIK” ELEŞTİRİSİ
– Ne yazık ki, son yıllarda Türkiye’de pek çok alanda, işlerin normalinden saptığını yaşamaktayız. Mevcut iktidarın uygulamaları nedeniyle, dejenere bir olgu ortaya çıktı. Nedir bu olgu? Tüm alanlarda ‘tek adamlık’ anlayışı. Ve bu tek adamlık anlayışı, yaygın bir hale getirilmek isteniyor. Ülkenin önemli makamlarında, siyasetçisinden bürokratına, icra görevi yapanlar, kendi inisiyatifleri ve kendi akıllarıyla değil, hep o tek adam dediği ne ise onun için harekete geçiriliyorlar.
– Her konuda tek adam mutlaka vurgulanmalı, adı mutlaka geçirilmeli ve her şeyi yapan, sadece o tek adam olmalı. Tüm icazet oradan gelmeli. ‘Tek adam olmazsa hiçbir şey yürümez, yürüyemez’ algısı yaratılmalı. Bu, milim milim işlenen bir algı süreci. Bu, açıkçası dejenere bir yönetim şekli ve iş yapma halidir. Tek adamlığın bu denli yüceltilmesi ve her alana yayılmaya çalışılması, çok tehlikeli bir durumdur. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözünün emanet edildiği neredeyse 100 yılı aşkın bir süreçte, bizim milletimize bu, asla yakışmaz, yakıştırılamaz. Çok tehlikelidir.
İBB 3 YILDIR TEK ADAM KAFASIYLA YÖNETİLMİYOR
İBB, 3 yıldır tek adam kafasıyla yönetilen bir kurum değildir. Bu gerçeği, öncelikle bu ülkeyi tek adam kafasıyla yönetmeyi alışkanlık hale getirenler, anlasın. Ben, Başkan olarak kaldığım sürece de İBB’de tek adamlık asla olmayacak. İBB; kurulları, kurumları, mekanizmaları ve kadroları olan, Türkiye’nin en büyük kamu kurumlarından bir tanesi. İBB’de hangi koşulda, hangi birimlerin neyi, nasıl, ne zaman yapacağı çok net bellidir.
– O gece sabaha kadar, İBB’nin 3 bin 200 çalışanı, Başkanvekilimizden Genel Sekreterimize, 3 Genel Sekreter Yardımcımızdan İSKİ Genel Müdürümüze ve diğer kurum ve kuruluşlarımızın yöneticilerine kadar herkes sahadaydı. Sabahın ışıklarına kadar tüm süreci, bu dev kadroyla birlikte yönettik. Şov yapmaya değil, sorun çözmeye odaklandık. Ve gerçekten de sorunu çözdük.
BÖYLE İŞLER HOLYWOOD FİLMLERİNDE OLUR
– Burada üstüne basa basa tekrar etmek isterim: İBB’de ‘kahraman’, bir kişi değildir. Hiçbir zaman olmayacak. İBB’de kahraman, koca bir ekiptir. İBB’de daha da önemlisi kahraman, ortak akıldır. Keşke Ekrem İmamoğlu’nun elinde sihirli bir değnek olsa; Süpermen gibi olay yerine gelince o problemi orada anında çözse. Ama bu tür şeyler, biliyoruz ki ancak filmlerde olur. Hatta Hollywood filmlerinde olur. Bir de basına fotoğraf vermek için, çizme giyerek, tek adam anlayışına şov yapan bazı siyasilerin iş yapma biçiminde olur. Başka bir yerde göremezsiniz.
– Bizim anlayışımız, bu arkadaşlardan kökten farklı. Bize göre; gerçek sihirli değnek, bilim ve teknik destekli, ortak akıl kurumlarının ve kurallarının etkin bir biçimde çalıştırılmasıdır. Biz, koskoca ülkeyi tek adam aklının kısıtlarıyla değil, ortak akıl ve kurumsal kabiliyetiyle yönetmeyi tercih ediyoruz. O yüzden, benim üzerimden binlerce yol arkadaşımın emeklerini yok saymaya, o arkadaşlarımın bütün çabalarını görmezden gelmeye, hiç kimsenin hakkı yok. Objektifin önüne geçip, çizme görüntüsü vermeyle kimse bu emeğin üstünü kapatamaz.
ÇİZMEYİ MEDYAYA FOTOĞRAF VERMEK İÇİN GİYMİYORUM
– Ben, çizmemi afet sonrası değil, gösteriş olsun diye değil; afet olduğunda vatandaşlarımız zarar görmesin diye, öncesinde altyapı çalışması yaparken giyiyorum. Ben çizmeyi, sorun olduktan sonra medyaya fotoğraf vermek için değil, sorun olmasın diye, 25 yıldır çözülmemiş altyapı sorunlarını çözmek için sahada giyiyorum. Asıl güzel fotoğrafın ve kalıcı hizmet fotoğrafının da o fotoğraf olduğuna yürekten inanıyorum. Bu ülkenin ve bu kadim şehrin daha fazla popülist kafayla yönetilemeyeceğini artık biz biliyoruz. Popülizm yapa yapa bu şehirde pek çok sorunu kangrenleştirmiş zihniyetin bizi eleştirecek açıkçası bu saatten sonra ne yetkisi var ne de ahlaki hakkı var. Ben, afete neden olacak siyaset uygulayıp, sonra da afet sahasında fotoğraf çektirsem, açıkçası hem kendimden utanırım hem milletimize karşı da benim gerçekten yüzüm kızarır.
BUNLAR BEN AİLEMLE İL DIŞINDA OLDUĞUM İÇİN YAŞANMADI
– Pınar Mahallesi’nde ortaya çıkan zarar, ben ailemle il dışında olduğum için yaşanmadı. İçinde ciddi ihmaller var. Çünkü, Esenyurt’ta dere yatağını ben olduğu yerden değiştirip, başka bir yere kaydırmadım. Çünkü, Esenyurt’ta dere yatağını ben daraltmadım. Bakın ben o bölgede yaşıyorum 33 senedir. Esenyurt’u vahşi yapılaşmaya ben açmadım. Altyapı olmadan, onlarca beton gökdeleni de oraya ben dikmedim.
– Geçmiş dönemin Esenyurt Belediyesi, o dönemin İBB yönetimi ve hükümeti, dünyanın en çirkin şehrini var eden o zihniyet yaptı bütün bunları. Tam da aynı zihniyet, sadece Esenyurt’ta değil, rant uğruna İstanbul’un birçok vadisine, birçok dere yatağına, ne yazık ki kötü yapılaşmaları soktu. Geçmişe bakın, bu dere yataklarında ve ortamlarda, İstanbulluların ne bedeller ödediğini tek tek çıkarabilir, can kayıplarını görebilirsiniz.
BU YAĞMUR 3 YIL ÖNCE YAĞSAYDI…
– Örneğin Pınar Mahallesi’nde bu süreçte, 5,5 kilometrelik dere yatağında yaptıkları yanlışlardan dolayı, 800 milyon liranın üzerinde yatırım yapıyoruz. İstanbul’da, 3 yılda gördüğümüz bu eksiklikler, 3 yıl bile demek yanlış, 2-2,5 yıl içerisinde, 10,2 milyar liralık sadece İSKİ, bu baskınlar engellensin diye yatırım yaptı ve yapmaya devam ediyoruz. Biz, bu yönetimiz. O gün yağan yağmur, 3 yıl önceki İstanbul’a yağsa, bugün aradan bir hafta geçtikten sonra bile, hala selde kaybolmuş insanlarımızı arar olurduk. Ama ne yazık ki, dejenere edilmiş bu süreç içerisinde de bu düzende, ne bu çalışmalar konuşuluyor, ne de sıkıntıların asıl sahiplerinin 20-25 yıllık aymazlıkları ele alınıyor.
ORTADA BİR CİNAYET VAR…
– Çünkü, ne yazık ki dejenere edilmiş bu düzende, insanımıza yakışan konuşmalar, o kanalların çoğunda yapılmıyor. Teşbihte hata olmaz: Ortada bir cinayet var. Zanlı elini kolunu sallayarak olay yerinde geziyor. Kurtarıcı gibi bir de poz veriyor. Herkes onun suçlu olduğunu biliyor. Ama her nedense, maktulü yaşama döndürmeye çalışan insan suçlanıyor ve linç ediliyor. Basının yaratmak istediği süreç ve düzen tam da bu. Bu nasıl vicdandır? Soruyorum sizlere. Bunu vatandaşlarımızın dikkatle analiz edeceğine ve analiz gücüne sahip olduğuna yürekten inanıyorum.
PARTİZANLIĞA GEÇİT VERMEYECEĞİZ
– Bir yandan bizi eleştiren zihniyetin neden olduğu devasa sorunları tek tek çözüyoruz, diğer yandan vatandaşımızın derdine derman olmaya devam ediyoruz. Bu kadar iş üreten, İstanbul’a değer katmak için geceli gündüzlü çalışan bir belediye varken, neden her gün bize karşı karalama yapmak için suni gündem yaratılıyor? Bu sorunun elbette ki gaye karşılığı bir süreç olduğunu anlayacak çok zeki vatandaşlarımız var. Bunun arkasındaki asıl gayeyi, her vatandaşımız sorgulayacaktır.
– Bize başka amaç gütmeden vicdanıyla eleştiri yapan tüm vatandaşlarıma, her gazeteciye sonsuz saygım var. Onun altını çizeyim. Kötü niyetli bakışların, insanların veya medya mensubu görünümlü propagandistlerin niyetini de aklımızdan çıkarmıyoruz ve vatandaşlarımızın da aklından çıkarmamalarını öneriyorum. Benim temiz kalpli, milyonlarca dostum var. Onlar da üzülüyor ve diyorlar ki; ‘Evet, sana çok yükleniyorlar. Ama sen de aman onlara koz verme.’ Değerli hemşerilerim, değerli dostlarım, konu inanın koz vermek meselesi değil. Onların bir hesapları olduğunu unutmayalım. O hesap tutana kadar, benimle uğraşmaya devam edecekler.
– Hangi tedbiri alırsanız alın; uyduracaklar, kaydıracaklar, alttan girecekler, üstten çıkacaklar, benimle uğraşmaya, bana tuzak kurmaya devam edecekler. Benim derdim; İstanbul’un en başarılı, en hizmetkar ve en demokrat belediye başkanı olmak. Oy vermeyen ilçelere metro götürmemeyi marifet sayan, diğer parti seçimi kazandı diye o ilçelere hizmet götürmeyenleri marifet sananlar, hatta ziyaret bile etmeyenler, İstanbul’dan silindi ve gitti.
– Bir partiye üye olmadan, bir partinin referansı olmadan iş bulma dönemi, kapandı. Öyle bir silinme ki bu; bu tarz yol ve yöntemle süreci yönetmeye gayret edenler, bir daha da bu makamlara gelemeyecekler. Göreceksiniz ki, o partizan kafa, asla bizim karşımızda galip gelemeyecek. Partizanlığa da asla ve asla geçit vermeyeceğiz.”
BANA KAFAYI TAKTILAR
– Ben, nasıl İstanbul’un sorunlarına kafayı takmışsam, benimle 3 yıldır uğraşan, özel uğraşan ve azimle çalışan kalabalık güçler de bana takmış durumda. Beni karalamak ve özellikle, tabiri caizse akla gelmeyecek yöntemlerle saldırmak için özellikle birilerine benzetiyorlar, bana kılıf biçiyorlar. Keşke her gün, her gece İmamoğlu eleştirileri yapılınca bu milletin cebine daha çok para girse. Öyle bir fırsat olsa da insanlarımızın, milletimizin açlığı, milletimizin yoksulluğu ortadan kalksa da her bir vatandaşımız insan gibi yaşasa.
– Halkımızın benimle bir sıkıntısı yok. Onun altını çizelim. Halkımızın geçim derdiyle, karnını doyuramamakla, gelecekle ilgili sıkıntıları var. Keşke aklı başında yorumcular, her gece bu dertlere çözüm arasa, yapıcı eleştiriler ve öneriler ortaya koysa ve bu şekilde vatandaşlarımıza ışık tutsa. Hatta yöneticilere de bir miktar uyarı getirseler. Bu duruma insanlarımızı düşüren yöneticiler. Ama her gece, her kanalda işleri güçleri İmamoğlu aşağı, İmamoğlu yukarı.
ORANTISIZ VE GÜDÜMLÜ SALDIRILAR
– Kuşkusuz siyasete giren herkes, eleştiriye açık olacak, eleştirileri de olgunlukla karşılayacak. Bu işin doğasıdır. Ben bunu normal karşılıyorum. Ama orantısız ve güdümlü saldırılar, milletimizin de dikkatini çekiyor ve ‘Bu işin arkasında acaba bir şey mi var’ sorusunu sorduruyor. Birilerinin gölgesine kendimi atıp, bazı insanların, belli grupların, o bir avuç insanın özel menfaatleri için kullananların, özellikle İstanbul’u özel menfaat için kullanılanların dümen suyuna girsem; inanın belki de bu şehirde steril, kimsenin dokunmadığı bir başkanlık yapmak mümkün olabilir.
YARA BERE İÇİNDE KALMAYI TERCİH EDERİM
– Ama ben, birilerinin icazetiyle, ‘kazan kazan’ anlayışıyla, steril bir yaşam sürmektense; milletimin dümen suyuna girip, yara bere içinde kalmayı tercih ettim. Hala aynı yerdeyim. Hiçbir zaman da bu yanlış süreci elde etmeye çalışanlarla mücadeleden vazgeçmeyeceğim. Biz, İstanbul’da hizmete ve dayanışmaya devam edeceğiz.
3 YILDA 25 GÜN İZİN YAPTIM
– Son bir bilgiyi de paylaşmak isterim. İstanbul seçimlerini kazandığım günden bugüne, 3 yıl geçti. 3 yılda izin kullandığım gün sayısı, tam 25 gün. Yani her yıla sadece bir hafta düşüyor. Her yıl bir hafta ailesine vakit ayırmış bir babayım. Biliyorum; iki tatilimde de yağmura denk geldi İstanbul. Ama bütün İstanbul, çalışkanlığımı da iyi niyetimi de çok iyi biliyor.
– Ayrıca; evine, eşine, çocuklarına, ailesine zaman ayırmayan bir baba da asla olmayacağımı belirtiyorum. Kaldı ki benim aile fertlerim, çoluk çocuğum, siyaset ortamında hiç gezmediği için, ben onlara siyaset ortamında vakit ayıramıyorum. Ben, onları ancak evimde ve işte birbirimize ayırdığımız yıl içindeki bir haftada vakit ayırabiliyorum. Onların siyasi ortamlarda vakit geçirmesi ve benimle bir arada olmaları bizim aile prensiplerimize ve aile disiplinimize aykırı. Bunun da altını çizmek isterim. Bunun bilinmesini istiyorum.
GENEL BAŞKANIMI ARAMAYI VAZİFE BİLİRİM
(İktidarın yanı sıra muhalefet kanadından da gelen eleştiriler ve bu konuyla ilgili CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşüp görüşmediğinin sorulması üzerine)
– Eleştirinin mantığı ya da eleştirinin size gerçekten katkısı olan tarafları var ise bunların başımızın üstünde yeri var. Onları dikkatle inceliyor ve okuyorum. Hangi taraf olursa olsun. Ben bu ve bunun gibi hangi olay olursa olsun her hususta genel başkanımı aramayı ve bilgilendirmeyi vazife kabul ederim. Yine hem bayramlaşma vesilesiyle konuştuk. Ardından bu olayla ilgili de kendilerine bilgi aktardım, konuştuk. Sürecin nasıl geliştiğini, nasıl tedbirler alındığını anlattım.
– Biz o ilk su baskınından sonra inşaat faaliyetlerine başladığımız bu dere yatağındaki süreci göstermek adına Esenyurt’ta bizzat orayı kendisini götürüp göstermiştim. O yerin orası olduğunu ve ne yazık ki geçmişten bugüne orada dere yatağının nasıl kaydırıldığını ve dere yatağı üzerine nasıl imarlı bir alan kurulduğunu hatırlattım ve oraya 800 milyon liralık yatırımı yaptığımızda kendisine aktardım. Diyaloğumuz bu kadar partimizden” yanıtını verdi.
BENİM CÜMLEM TAM OLARAK O DEĞİL
(Financial Times’ta yayımlanan röportajında Erdoğan’ın seçimi yeniden kazanması halinde kendisinin görevden alınabileceğini yönündeki açıklaması)
– Benim cümlem tam olarak o değil. Yani bir sadece bir kelimeyi alarak öyle yorumlamak yanlış olur. Basının huzurunda bu vesileyle dile getireyim. Bana bu ısrarla sorulduğunda ki ben birkaç kez ‘bu ülkede öyle ya da böyle demokrasi tecelli eder ve hiç kimse buna engel olamaz’ dedim. ‘Peki seçilirse’ denildiğinde şunu hatırlattım; sayın Cumhurbaşkanı fazla değil 7-8 ay önce 2021 yılının sonuna doğru İstanbul’da yaptığı Danışma Kurulu toplantılarında ‘2023 genel seçimlerinden hemen sonra İstanbul gerçek sahibi AK Parti’nin olacak’ demişti. Ve bunu birkaç konuşmasında daha tekrar etmiştir. Hatta bunun bir benzerini grup toplantısında da söylemiştir.
– Ben de dedim ki ‘bu bir tesadüf ya da tarihleri karıştırılmış olacağını düşünmüyorum. Bu bir niyet olabilir. Yani bu niyet sadece İstanbul için de değildir’ dedim. ‘Başka illerimiz için de geçerlidir. Yani İstanbul’da kazanılmış bir seçimi iptal eden akıl, genel seçimden sonra bizi görevden almayı da düşünebilir’ dedim. Söylediğim budur. Söylediğimin geçerli olup olmadığını vatandaşlarımızın takdirine bırakıyorum. Ama dediğim gibi bu saatten sonra özellikle İstanbul seçimlerinden sonra verilen ders, vatandaşımızın attığı tokattan sonra ne buna cesaret edebilecekler ne de böyle bir sonuca sahip olabilecekler diye de düşünüyorum.
15 TEMMUZ’UN HESABI KOLAY KOLAY VERİLEMEYECEK
– 15 Temmuz, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ne yazık ki en acı, en kötü, en yüz karası günlerinden birisidir. Ülkemizin paralel bir devlet kurma hesabına kurban edilerek ve ne yazık ki hükümetin de buna destek olduğu, el verdiği bir süreç sonrasında ülkemizi ele geçirmeye kadar cesaret edecek bir terör örgütüne bu ülkemizin evlatlarının ölümüne, şehit olmasına sebep olduğu gündür.
– 15 Temmuz acı bir gündür. 15 Temmuz’un hesabı kolay kolay verilemeyecek. Çünkü açılması gereken çok daha sayfaları var. Ben bu vesileyle 15 Temmuz’da hayatını kaybetmiş bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Elbette ki yakınlarına, milletimize tekrar başsağlığı diliyorum. Ülkemizin bir daha böyle bir gün yaşamamasını diliyor ve egemenliğin kayıtsız şartsız milletimize ait olduğunun da altını çiziyorum.
– Her yere bu tabelayı asmamız lazım: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Egemenlik milletimize aittir, bir kişiye ait değildir. Cumhuriyet kurulurken bunun altı çizilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulurken 1920’de bu cümle zikredilmiştir. Yarın 15 Temmuz’un yıl dönümünde biz de sabahleyin burada anma törenini yapacağız.
AYNI SAATLERDE KENDİLERİNİ BEKLİYOR OLACAĞIM
Saraçhane’de Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılacağı anma etkinliğini ilanlarda gördüğünü ve şu ana kadar davet edilmediğini belirten İmamoğlu, şunları söyledi:
– Hatta bir ilana benim şahsi görüntülerimin malzeme edilmesi de benim için değerliydi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Saraçhane’de bir toplantı yapma kararını ilanlardan gördüm. Normalde ne olur? Saraçhane’de bir ilan yapıyorsanız Saraçhane’de 16 milyon insanın oyuyla seçilmiş belediye başkanının bu sürecin içinde olması ve bu sürece katkı sunması istenir.
– Ama henüz davet edilme nezaketinde bulunulmadı. Dolayısıyla ben davet edilmedim. Tabii ben malumunuz hem Sayın Cumhurbaşkanı’ndan yine bu ülkenin oylarıyla seçilmiş Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve İstanbul’un oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanı olarak Ankara’da da randevu istediğim gibi defalarca Saraçhane’ye davet etmiştim.
– Muhtemelen gelemediği için şu ana kadar, bunu başka bir vesileyle yerine getirmek arzusuyla yarın burada buluşma ilan ettiğini düşünüyorum. Ben de acaba Saraçhane’ye gelir de kendisinin de görev yaptığı Saraçhane’ye uğrar mı diye davet edilmesem de aynı saatlerde burada kendilerini bekliyor olacağım. Bir kahvemizi içmesini, bir çayımızı içmesini diliyorum. Tekrar 15 Temmuz gibi günleri yaşamamayı milletimiz adına temenni ediyorum.