Avusturya’da Başbakan Kurz’un istifa etmek zorunda kalarak yerine yakın çevresinden Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’i önermesinin ardından Kurz Sistemi büyük bir yara almış görünüyor.
İstanbul
Yaklaşık iki senedir bütün dünya yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınını bertaraf etmeye çalışıyor. Avusturya da diğer ülkeler gibi bu beladan yakasını kurtarma çabasında ancak Avusturya’nın işi gerçekten zor. Zira ülke geçtiğimiz iki sene boyunca sadece salgınla uğraşmakla kalmadı yolsuzluk tartışmalarıyla da sarsıldı. İlk olarak Mayıs 2019’da Avusturya Halk Partisi (ÖVP)-Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcısı’nın başrol oynadığı yolsuzluk krizini, ÖVP-Yeşiller koalisyon hükümeti döneminde Başbakan Sebastian Kurz’un yolsuzluk skandalı takip etti.
Geçtiğimiz çarşamba günü Ekonomi ve Yolsuzluk Savcılığı’na (WKStA) bağlı ekiplerin eşliğinde polisler tarafından ÖVP Genel Merkezi, Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık’a baskın yapıldı. Yetkililerin Kurz ve çevresindeki bazı siyasetçilerin cep telefonları ile bazı dosyalara soruşturmanın derinleştirilmesi amacıyla el koyduğu bilgisini paylaşan savcılık, Başbakan Kurz’un dışında dokuz kişi ve üç kurum hakkında soruşturma yürütüldüğünü de belirtti. Soruşturmanın konusu ise “yolsuzluk, rüşvet ve güveni kötüye kullanma” olarak açıklandı.
“Kurz Sistemi” Avusturya’nın siyasal iklimini bozdu
Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un kısaca “Kurz Sistemi” şeklinde adlandırılan ve ünü ülke dışına taşan yönetim sistemine kısaca göz atmakta fayda var. Bu sistemin ilk basamağında Kurz’un yakın çevresine topladığı kişilerin uygun makamlara getirilmesi, ikinci basamağında ülkenin önde gelen kurumlarının imkanlarının Kurz ve ÖVP için kullandırılması, üçüncü basamağında ilan gelirleriyle ödüllendirilmesi karşılığında “fondaş” medyanın “uygun” haberler yapmasının sağlanması ve dördüncü basamağında özellikle İbiza Skandalı nedeniyle kurulan Meclis Araştırma Komisyonu vesilesiyle ortaya çıkan usulsüzlükleri araştıran/soruşturan hukuk mercilerinin baskılanması yer alıyor. Bu son basamak öyle pervasızca kullanılmaya başlanmıştır ki Avrupa Birliği (AB) içinde hukuk devleti ilkelerinden uzaklaştıkları düşünülen Macaristan ve Polonya’ya Avusturya da eklendi. Macaristan ve Polonya’nın Soğuk Savaş boyunca içinde yer aldıkları ya da yer almak zorunda kaldıkları siyasal sistem nedeniyle bir özürleri bulunsa da Avusturya’nın hukuksal altyapı açısından böyle bir handikabı hiçbir zaman olmadı. Buna rağmen Başbakan Kurz’un iktidar hırsı, onu hukuk devleti ilkelerini ayaklar altına alan adımlar atmaktan alıkoymadı.
Daha önceleri Avusturya’daki siyasal iklimi aşırı sağcı çevrelerin bozduğu düşünülürdü. Fakat Kurz’un Dışişleri Bakanı olduğu 2013 yılından başlamak üzere ÖVP’de adım adım, önce aşırı sağcıların argümanları içselleştirilmiş daha sonra da bu kulvarda aşırı sağcı FPÖ bile geçilmiştir. Zaman içerisinde anlaşıldı ki Başbakan Kurz liderliğinde oluşturulan “Kurz-Sistemi”ne dahil olan çevreler FPÖ’yü sadece ideolojik anlamda değil, iş yapma kültürünün yozlaştırılması anlamında da yakaladılar ve dahi geçtiler. Konuyla ilgili çok sayıda uzman, son gelişmelerin buz dağının yalnızca görünen kısmı olduğuna işaret ediyor.
Geldiğimiz noktada, daha önce de “yalan ifade vermekten” sorgulanan Başbakan Kurz, henüz bu sorgulamadan aklanmadan daha büyük bir suçlama ile karşı karşıya geldi ve hukuki anlamda henüz cevap veremediği suçlamalardan değilse bile üzerindeki siyasal baskıya daha fazla dayanamayıp istifa etmek zorunda kaldı.